· 

Ünlü yazarların garip huyları

Birçok yazarın farklı ve sıra dışı bir yaşam sürdüğü söylenir. Amerikalı yazar Robert Schnakenberg'in 'Büyük Yazarların Gizli Hayatları' isimli kitabı bu yaşamlara dair ipuçları veriyor. İşte bazı yazarların bilinmeyen, sıra dışı tarafları.

Friedrich von Schiller: Masasında sürekli çürük elma bulundururdu. Elma kokusunu doğaya ulaşmak olarak görüyordu. 

Charles Dickens: Romanlarını büyük görkemli odada yazardı. Sürekli mavi kağıt kullanır ve mavi mürekkep kalemi ile yazardı. Geceleri uyumakta zorlanırdı. Hayvan severliği ile meşhurdu.

Alexander Dumas: En süslü kıyafetlerini giyer ve yakasına çiçek takardı. Romanına başlayınca bitirmeden kalkmaz ve evden çıkmamak için evin anahtarını ve ayakkabılarını hizmetçisine verirdi. Evliydi fakat aynı anda 40 tane sevgilisi vardı. 

Honore de Balzac: Başucunda mum olmadan yazmazdı. Hatta gündüz bile mum yanardı. Başına yün atkı takar ve yazarken ayaklarını mutlaka suyun içinde olurdu. Günde 50'ye yakın kahve içerdi. Kahve yapmaya üşendiğinde kahve çekirdeklerini çiğnerdi. Ölümü bile kahve zehirlenmesinden olmuştur.

Leo Tolstoy: 13 çocuğu vardı. 48 yıllık evliliğinin ardından karısına 'Benim yaşımdaki insanların sıkça yaptıkları bir şeyi yapıyorum. Son günlerimi tek başıma ve sükunet içinde geçirebilmek için dünyadan vazgeçiyorum' diye bir not bırakarak evini terk ettiğinde 82 yaşındaydı. Birkaç gün sonra bir tren istasyonunda donarak öldü. 

Jane Austen: Kapı gıcırdasın diye kapısını asla yağlamazdı. Ailesiyle birlikte yaşayan yazar kimse odasına girmesini sevmez ve kapı gıcırdamısını uyarı olarak görürdü. Romanlarındaki tüm kahramanlarını evlendirmişti fakat kendisi evliliğe karşıydı. Psikolojik sorunları nedeniyle hayatının yarısını yatarak geçirmiştir.

Virginia Woolf: Çok konuşurdu. 48 saat aralıksız konuştuğu rivayet edilir. Bütün eserlerini ressam olarak bilinen kız kardeşinin çalışma biçiminden esinlenerek ayakta durarak yazmıştır.

Franz Kafka: Et yemeyi cinayetle bir tutuyordu. Vasiyetinde yakın arkadaşına kitaplarının bir kısmını yakmasını istedi. Arkadaşı bu vasiyetini yerine getirmeyerek Kafka'nın yazarlık kariyerine büyük katkı sağladı.

Agatha Christie: 1926 yılında 36 yaşındayken ortadan kayboldu. Yerel polis, halk ve istihbaratçılar her yerde onu aradı. 10 gün sonra sahte bir kimlikle bir otelde bulundu. Soranlara ne olduğunu hatırlamadığını söyledi. Gerçekte ne olduğu ise bir sır olarak kaldı. 

Mark Twain: Kimse odasına giremezdi. Onu çağırmak için ıslık çalarlardı. Yazılarını her zaman yatakta yazar ve kağıtları yerlere atardı. Ünlü sözlerinden bir tanesi 'Bana güzel bir yatak verin, size ölmez başyapıtlar vereyim'di. 'İnsomnia' hastasıydı. Bazen parklarda, banyoda uykuya dalardı. Bugün bildiğimiz stand-up gösterilerine ilk kez uygulayan kişiydi. Evine ilk telefon taktıran insanlardan. Daktilo ile yazılmış olarak yayın evine teslim edilen ilk kitap Mark Twain'in 1883 tarihli 'Misissipi'de Yaşam' kitabıdır. 

William Shakespeare: Zengin bir aileden geldiği ve geçim sıkıntısı bir derdi olmadığı için yazmaya bol vakit ayırırdı. Dönemin en büyük tiyatrosuna ortaktı ve yazdığı tiyatro parçalarında kendisi de oynardı. 

Edgar Wallace: İşçi tulumu giymeden yazı yazmazdı. Bol şekerli çay tüketirdi. Diktafon kullanan yazar dakikada 60 kelime yazabilmesiyle ünlüydü.

Ernest Hemingway: Çocukluğu boyunca (tıpkı Oscar Wilde gibi) annesinin isteği üzerine kız kıyafetleri giydi. Kendisi hakkında ağır bir yazı yazan eleştirmeni ilk gördüğünde yere devirdi. Kadınları, içkiyi ve silahları severdi. Av tüfeği ile vurduğu son şey kendisiydi. 

Victor Hugo: Kendini çok aşırı derecede beğenirdi. Girdiği her ortamda kendisini dinletir ve eleştirildiğinde ortamı terk ederdi. Sesi iri çıksın diye çiğ yumurta bile yerdi. Her sabah buzlu suyla yıkanırdı. Bunun yaşlanmayı geciktirdiğine inanırdı. Her gün berbere giderdi. Beğenilmek hastalığı vardı. Yazılarını çıplak olarak yazar, yardımcısına eşyalarını saklamasını emrederdi. Bu şekilde evden çıkmayacağını ve zaman kaybetmeden yazacağını düşünen yazar, Sefiller ve Notre Damme'in Kamburu'nu aynı anda yazmıştır. 

James Joyce: Takıntılıydı. Bir olayı 800 sayfa boyunca anlattığı olmuştur. 500 kelimeden oluşan ve hiçbir kelimeyi aynı olmadan bir cümlede yazmayı başarmıştır. Üzerinde mavi elbise olmadan yazmazdı. 

Jack London: Tam bir kitap kurduydu. Şahsi kütüphanesinde 15 bin kitap vardı. Alkole o kadar düşkündü ki, en yakın dostu ilan edip alkole 'John Barleycorn' ismini verdi. O kadar çok içtiğinden kafasına türlü türlü kazalar gelirdi. Bir seferinde Oakland Rıhtımından suya düşerek kendini San Francisco Körfezinde buldu. 40 yaşında aşırı doz morfinden öldü.

Truman Capote: İki rahibeyle aynı uçağa binmez, Cuma günleri hiçbir iş yapmaz ve uğursuz olarak inandığı rakamlara oluşan telefonlara bakmazdı. 

Cahit Sıtkı Tarancı: Çirkin olduğuna inanırdı ve biri onu beğendiğinde direkt aşık olurdu.

Hüseyin Rahmi Gürpınar: Örgü örmeyi o kadar çok severdi ki, Avrupa'dan model bile getirtirdi. Yazı yazmaktan canı sıkıldığında erik reçeli ve dondurma yapardı. Temizlik hastasıydı. Dışarıya eldivensiz çıkmazdı. 50 yaşından sonra Türkiye'nin en hararetli bisiklet sürücülerinden oldu. Kadıköy'den Bostancı'ya kadar bisikletle giderdi. Hiç evlenmedi. Kedileri o kadar çok severdi ki, ölüm döşeğinde bile 'Kedilerimi iyi doyurunuz' dedi. 

Ahmet Haşim: Çirkin olduğunu düşünerek sürekli ayna karşısında durur ve aynaya tükürür ve 'Ben ne çirkinim' derdi.

Aziz Nesin: Pinti olarak bilinen Aziz Nesin, bir kağıdı arkalı önlü kullanır, asla israf etmezdi...

 

Aynı huy bende de mevcut. Pinti olduğumdan değil; mürekkep akmamış boş kağıda kıymet verdiğimden...

 

Arzu Şen

Kommentar schreiben

Kommentare: 0