· 

Titanik faciasından kurtulan tek Türk ve iki Bingöllü Ermeni

 Titanik, 10 Nisan 1912'de Southhampton'dan New York'a doğru yelken açtığında, kimse hiçbir zaman New York limanına varamayacağını tahmin edemedi; çünkü dönemin en büyük ve lüks gemisi olan Titanik'in biletleri "Tanrının bile batıramayacağı" sloganıyla satılıyordu. 

Zaman, büyük buluşların zamanıydı; otomobil, elektrik, uçak gibi "teknolojinin nimetlerinden" insanlar yeni yeni yararlanıyordu. İnsan elinden yaratılmış o mucizevi araçlardan biride Titanik'ti (aşağıdaki resimde Titanik'i insan, araba, otobüs, uçak vs. ile kıyaslarsanız ne kadar büyük olduğunu göreceksiniz). Fakat hesap çarşıya uymadı ve 14. Nisan 1912, saat 23.40'da buz dağına çarpan Titanik, 15 Nisan saat 2.20'de ortadan ikiye ayrılarak battı ve gemide bulunan 2224 kişiden 1514'ünü beraberinde Atlas okyanusunun dibine gömdü.

Bu faciadan sonra insanlar teknolojiye olan güvenlerini kaybettiler. Kurtulan 711 insan arasında 17 yaşındaki Amerikalı John Borland Thayer sonradan şunları diyecekti; "Tabii ki zaman zaman facialara tanıklık ettik; San Francisco depremine, Çin'deki sel faciasına, ama ama kısa sürede uyuyan dünyayı sallamış olsa bile bu facialar, dünya uyumaya devam etti. Fakat Titanik faciasısı başkaydı; dünyayı sadece uyandırmadı, aynı zamanda dönüm noktası oldu. Dünya, 15. Nisan 1912 uykusundan uyandı."

Titanik'te dünyanın en zengin insanları da vardı; Amerika'da yeni bir başlangıç yapmak için bütün varını yoğunu satan yoksul insanlarda (en ucuz 3üncü sınıf bileti bile bugünün parasıyla 1000 dolardı). Bu büyük faciadan kıl payı kurtulanlar arasında bir Türk ve iki Bingöllü Ermeni de vardı. Bunlardan biri Türk Doktoru Besim Ömer Akalın'dı.

Dr. Besim Ömer Akalın, kadın ve çocuk hastalıkları konusunda ülkemizin öncülerinden biriydi. Askeri Tıbbiye mezunu olduğu için, "Besim Ömer Paşa" olarak tanınıyordu. Sonraki yıllarda Darülfünun'da rektörlük, iki ayrı dönemde milletvekilliği yapan Besim Ömer, 1861-1940 yılları arasındaki yaşamı sonunda 50 kadar yazılı eser bıraktı. Bunlar arasında Türkiye'de yayınlanan ilk sağlık yıllığı sayılan "Nevsali Afiyet" de bulunuyor. Halk arasında yaygın bir ünü olan Besim Ömer'in, henüz yaşadığı yıllarda Haseki Hastanesinin bahçesine heykeli dikilmişti. 

Besim Ömer, 1912 yılında New York'taki bir sağlık kongresine gitmek için, ünlü Titanik'te, yolculuğun bir ay öncesinden kendisine kamara ayırtmıştı. Yolculuğa, Titanik'in sonradan uğrayacağı Fransa'nın Cherbourg limanından binecekti. Ancak Besim Ömer'in treni, Fransa'daki şiddetli yağış ve toprak kaymaları sonucu, 16 saat gecikti...

Ünlü doktor, Cherbourg'a geldiğinde, Titanik limandan ayrılalı 4 saat olmuştu. Ömer Besim, New York'a gidecek bir başka gemiyi beklerken, Titanik'in battığı haberi geldi. Üstelik ölen yolcular listesinde kendi adı da vardı. Cherbourg'dan binecekler arasında, vapuru kaçıran tek yolcuydu ve adı da listeden çıkarılmamıştı. Yıllar sonra, büyük bilim adamı bu olayı, bir gazeteciye anlatırken, "Titanik'ten kurtulan tek Türk benim...Onun için artık hiç bir kazadan korkmuyorum" diyor ve ekliyordu:1513 ölü... Elimi bir az daha çabuk tutsaydım bu rakamı 1514 yapabilirdim.Hayatımı, bir vapur kaçırmama borçluyum!"

Diğer kurtulan iki Bingöllü Ermeni ise Doktor Besim kadar şanslı değildi; çünkü bu faciada yanlarında bulunan yakınlarını kaybedeceklerdi. Bingöl'ün Kiğı ilçesinden Kanada'ya ulaşmaya çalışan Osmanlı pasaportu sahibi bu 5 Ermeni Kanada'da kendilerine yeni bir hayat kurmak için Anadolu'dan ayrılan 20'li yaşlarındaki Neshan Krekorian, Orsen Sirayanian, Ortin Zakarian, David Vartunian ve Mapriededer Zakarian önce Fransa'nın Marsilya limanına gitti. 

Ancak Amerika'ya ulaşabilmek için gemi bulamıyorlardı. Bir Fransız seyahat şirketinin ilanlarında Titanik'i gördüler. Fakat bu kez de 'bilet yok' yanıtını aldılar. O kadar yoğun talep vardı ki seyahat şirketinin görevlileri rüşvet almadan bilet satmıyordu. Çaresiz bir miktar rüşvet vererek 7 sterlinlik (Bugünkü parayla 1000 dolar) 3'üncü sınıf biletini aldılar ve gemiye bindiler. Yolculuğun 5'inci gününde David Vartunian'ın doğum günü için kendi aralarında bir eğlence düzenlediler. Akşam 23:00'e kadar kart oyunu oynayıp daha sonra kamaralarına dağıldılar. 

Yarım saat sonra gemi büyük bir gürültüyle sarsıldı. Ne olduğuna bakmak için dışarı çıkmaya çalıştıklarında kapıların kilitli olduğunu gördüler. Titanik filminden hatırlarsınız; Gemide, üçüncü sınıf yolcularının bir ve ikinci sınıf yolcularıyla bir araya gelmesini engellemek için bir otomatik kilit sistemi vardı ve o sistem devreye sokulmuştu. David ve Neshan, kendi kamaralarında ki kilidi kırmayı başardılar. Ancak diğerleri o kadar şanslı değildi. Dışarı çıktıklarında yerde buz parçaları gördüler. Ve hemen üst katlara doğru tırmanmaya başladılar. Felaketi Bingöl'deki ailesi aylar sonra haber aldı. Çünkü Titanik'e bindiğinden bile haberleri yoktu. Neshan, General Motors Fabrikası'nda kendisine iş buldu. Kanada'nın Ontario kentinde kendisine yeni bir hayat kurduktan sonra kardeşlerini de yanına aldırarak ülkedeki ilk Ermeni Kilisesini kurdu. Torunu Van Solomonian'a göre 89 yaşında hayatını kaybeden Neshan, bir daha hiçbir zaman gemiye binmedi. Ailece göl kenarına pikniğe gidildiğinde bile o evde kalıp tesbih çekmeyi tercih etti.

Bu faciada çoğu insan boğularak değil, suda donarak öldü. Kurtulan insanların çoğu 1. ve 2. sınıf yolcularıydı; yani varlıklı olanlar...

Gemide yeterince cankurtaran sandalı olsaydı, bu kadar insan kaybı olmayacağı da ayrı ve üzücü bir gerçek. Geminin estetik görünümü güvenlik önleminden daha önemliydi ve bu aksaklık tam 1514 insanın canına mal oldu (planlanmış 32 sandal yerine 20 sandal vardı ve bir sandala rahat 65 kişi sığarken, deneyimsiz ekip panikten sadece yarısını doldurarak denize bırakmıştı).

Aradan 103 yıl geçmesine rağmen, Titanik faciası hala insanların ilgisini çekiyor; çünkü gizemli olan aslında gemi değil, okyanusun sonsuzluğuna gömülen farklı farklı insanların hayat hikayeleri ve dramları. Mesela makine dairesindeki TÜM görevlilerin gemi tamamen suya batana dek ışıkların yanık kalması için sonuna kadar kürek sallamaları ve canlarını feda etmeleri...

 

Orkestra üyelerinin gemi batana kadar (paniği önlemek için) çalmaya devam etmeleri ve gemiyle birlikte sularda boğulmaları (aşağıdaki resimde tüm orkestra ve çaldıkları son parça). Sadece orkestra şefinin cesedi bulunuyor. 

Kahraman muamelesi gören bu adamın cenazesine binlerce insan katılıyor...

Arzu Şen


Kommentar schreiben

Kommentare: 0