“Savaşları
devletler ilan eder ama insanlar ölür.”
Günlerden 8 Haziran 1972…Vietnam Savaşı’nın tam ortası. Saygon şehrinin kuzeyinde Trang Bang adında küçük bir köye bir Amerikan uçağından 4 tane Napalm bombası atılması sonucu, bir tapınağa
sığınan bir sürü insan hayatını kaybeder, ki bunların bir çoğu çocuktur.
Associated Press muhabiri Nick Ut tarafından çekilen bu gördüğünüz fotoğraf 1973’de Pulitzer Ödülü aldı. Vücudu Napalm’dan yanmış 9 yaşındaki çırılçıplak kız çocuğunun acılar içinde koşması ve
resimdeki o çığlığı dünyada büyük yankı uyandırdı. Resim hemen hemen dünyanın tüm gazetelerinde basıldı (ortada Kim, sol tarafta kardeşleri, sağında kuzenleri). Aşağıdaki gördüğünüz meşhur
fotoğrafta ise anneannesi ve Napalm bombası saldırısı sonucunda ölen küçük kuzeni).
Sağ kalabilenleri, yarı yanmış kıyafetleri, saçları ve vücutlarıyla acı içinde koşarken bir kareye sığdıran fotoğrafçı şu sözleri diyecekti yıllar sonra:
“Kim çok kötü görünüyordu, öleceğini düşündüm. O gün, pek çok fotoğraf çekmiştim ve
kasabadan ayrılmak üzereydim. Tam o sırada iki uçak gördüm. Her iki uçak da dörder tane Napalm bombası attı. Beş dakika sonra yardım çığlıkları atan insanlar koşmaya, kaçmaya başladılar. Kim beni
gördüğü anda, vietnamca, bana su verin, yanıyorum, kavruluyorum diye bağırmaya başladı. Ona biraz su verdim ve yardım edeceğimi söyledim. Arabama yaklaşık 15 kilometre ötedeki hastaneye götürdüm.
Hastane ölen ya da ölmek üzere olan Vietnamlılarla, askerlerle doluydu. Kimse çocuklarla ilgilenmiyordu. Gazeteci olduğumu söyledim. Kim’in ölmesini istemediğimi haykırdım. Yardım
ettiler.”
Adı “Altın Mutluluk” anlamına gelen Kim Phuc savaştan sonra pekte mutlu bir dönemden geçmez. 14 ay kadar Saygon’da bir hastanede yatar. Kim’in derisinin %30’u tamamen yandığı için cildi nefes
alma yetisini kaybetmiş ve vücudunda yıllar boyu hiç kapanmayan yaralar ortaya çıkmıştır. Dayanılmaz acılar çeken Kim çeşitli doktorların yoğun çabasının ardından mucizevi şekilde kurtulur, fakat
savaştan arta kalan ağır migren nöbetleri, astımı, şeker hastalığı ve travmalar onu hayatı boyunca terketmez.
Doktor olmak isteyen küçük kız 2 yıl sonra köyüne geri döner ve 1982 yılında tıp eğitimi görürken “fotoğraftaki kızı” bulmak isteyen Hollandalı bir gazetecinin isteği üzerine Kim tekrar
gazetecilerin ilgi odağı olur. Bundan oldukça bunalan Kim, tıp eğitimini yarıda bırakır, çünkü “savaşın simgesi” olarak hükümetin daha çok işine yarayacaktır. Nihayet 1986 yılında , Vietnam
yetkililerin gözetimi altında, Küba’da eğitimini sürdürmesine izin verilir. Ancak sağlık sorunları nedeniyle eğitimini tamamlayamaz. Küba’da tanıştığı Bui Huy Toan ile 1992’de evlenir (fotoğrafta
sağda). 2003 yılında Newfoundland, Gander’e yakıt almakta olan Moskova-Küba seferini yapan uçaktan inerek kocasıyla birlikte Kanada’ya sığınmak istediğini söyler.
Kim şu an hala evlidir ve iki çocuğu ve eşi ile birlikte Kanada’nın Toronto şehrinde yaşamaktadır. 1977’de Chicago’da, daha sonra Kanada’da kurulan Kim Vakfı, çocuk savaş kurbanlarını
iyileştirmek için hizmet vermektedir. 1994’ten bu yana UNESCO iyi niyet elçisidir. Hayatını kurtaran fotoğrafçı Nick Ut ile hala görüşmekte ve birçok davetlere katılmaktadır.
http://www.kimfoundation.com/
Kim Phuc, 11 Kasım 1996’da Washington DC’de Vietnam Savaşı’ndan kurtulan askerlerle birlikte anma törenine katılmış ve orada bir konuşma yapmıştır:
“Bildiğiniz gibi ben Napalm Ateşi’nden kaçan küçük kızım. Şimdi savaştan konuşacak
değilim çünkü tarihi değiştiremem. Sizden sadece savaşın trajedisini hatırlamanızı ve bu sayede dünya üzerindeki kavgaları ve insanların
birbirini öldürmelerini durdurmak için bir şeyler yapmanızı istiyorum. Maddi ve manevi olarak birçok acı yaşadım. Bazı zamanlar yaşayamayacağımı düşündüm fakat Tanrı beni kurtardı,
bana inanma gücü ve umut verdi. Eğer bombaları atan pilotla yüz yüze konuşabilseydim, ona geçmişi değiştiremeyeceğimizi, fakat barışı yaymak için şimdi ileride iyi şeyler yapmamız
gerektiğini söylerdim.
Yanıklarım yüzünden ne evlenebileceğimi ne de çocuk sahibi olabileceğimi
düşünüyordum ama şimdi harika bir eşim, çok tatlı bir oğlum ve mutlu bir ailem var.
Sevgili arkadaşlar, inaniyorum ki bir gün insanlar gerçek barış içinde
yaşayacaklar, kavgalar ve düşmanlıklar olmayacak. Bütün milletlere barış ve mutluluk sağlamak için hep birlikte çalışmalıyız. Bu önemli günün bir parçası olmamı sağladığınız için sizlere
çok teşekkürler.”
Kim konuşmasını yaptıktan sonra salondan sessizce ayrılıyordu ki, eline bir kâğıt sıkıştırıp göndereni işaret ettiler Dönüp adama baktı. Adam orada öylece durmuş, eli ayağı titreyerek
Kim’e bakıyordu. Elindeki notu okudu: –Kim, o adam benim!
8 Haziran 1972 günü Vietnam’daki o mabede Napalm atan ve iki kardeşi ve kuzenlerinin ölmesine sebep olan uçağın pilotu John Plummer karşısında duruyordu. Savaştan sonra yıllarca
kendine gelememiş, ne yapacağını bilememiş, din adamı olmuş, ‘o küçük kızın’ resmini gazeteden kesip her an cüzdanında taşımıştı.
Kim, karşısında duran bu adama şu sözleri der;
“Affetmek Napalm’dan daha güçlüdür. Affetmek savaşın herhangi bir silahından daha güçlüdür” ve ona sımsıkı sarılır…
VİETNAM SAVAŞI İLE İGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER!
Vietnam Savaşı’nın bilançosu: Vietnamlı 1 milyon asker ve 4 milyon sivilin ölümü, 2 milyon yaralı ve artı atılan kimyasal bombalar sonucunda zehirlenen 2 milyon insan. Amerika
Vietnam’a 7.5 milyon ton bomba atarak ülkeyi adeta cehenneme çevirdi. Bu rakam 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya atılan toplam bomba sayısının 4
katı!!
Meşhur aktör Dustin Hoffman Vietnam Savaşı için “Bu savaş kocaman bir yalanla başladı. Kuzey Vietnam Tonking
Körfezi’ndeki Amerikan gemimimize saldırdı gerekçesiyle bu savaş başlatıldı. Fakat bu saldırı hiç olmadı. Bu kocaman bir yalandı! Bu sadece bu iğrenç savaşı başlatmak için
yapılan bir propagandaydı. Bazen tarih tekrarlanıyor…”diyecekti yıllar sonra…
Ayrıca Vietnam Savaşı doğaya çok zarar verilerek gerçekleştirildi. Amerika sadece tehlikeli Napalm bombaları değil, aynı zamanda “Agent orange”olarak adlandırdıkları tehlikeli
gaz bombaları atarak, Vietnam’ı hala bugüne kadar süren bir faciaya sürüklediler. Bu bomba kas ve vücut bozukluklarına, kansere ve sinirsel hastalıklara, hatta birçok
bebeğin doğuştan sakat doğmasına ve yetişkinlerin ölmesine neden olmuştur ve hala oluyor.
Amerikalılar bölgede 58 bin 220 ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam’dan ülkelerine dönen askerlerin çoğu, yaklaşık 60 bini travma sonucu intihar ederek yaşamlarına düşman
kurşunlarıyla değil de kendi elleriyle son verdiler.
Savaşa gönderilen ve yaş ortalamaları 19 olan bu gençlerin %80’i alt tabakadan oluşan, Afro-Amerikalıydı.
Yani savaşın diğer ironisi ise Afrika kökenli vatandaşlarına yaptığı ayrımcılıkta ısrar eden Amerika, aynı vatandaşlarını savaşa göndermekten nedense çekinmiyordu. İşte bu
ikiyüzlü anlayış, en fazla tepki toplayan unsur olarak halkı sokaklara dökmeye ve 68’li kuşağın, Hippie’lerin oluşumuna sebep oldu.
Bu ortamda Muhammed Ali ve Martin Luther King gibi sembol isimler de kitlelerin sesi olmuşlardı.
Vietnam Savaşı karşıtları!
Barış Nobel Ödüllü Martin Luther King, sadece ırkçılığa değil, o yıllarda Amerika’nın Vietnam Savaşı’ndaki rolüne karşı da cephe almıştı. 4 Nisan 1967’de New York’ta Riverside
kilisesinde yaptığı meşhur konuşmada Amerika’yı bu savaş nedeniyle şiddetle eleştirdi. Vietnam’ı bir sömürge haline getirmeye çalışmakla suçladı. Amerika’yı dünyanın en büyük
şiddet uygulayıcısı olarak niteledi. Vietnam halkını Napalm bombaları ile yakmanın, nice Amerikan ailelerini evlatsız bırakmanın ve insanlara kin ne nefret aşılamanın bir
vahşet olduğunu ve burada adalet, sevgi ve bilgelik olamayacağını dile getirdi. Ayrıca bir devletin savaş için harcadığı paraların, kendi ülkesinin sosyal kalkınma için
harcamalarını geçiyorsa, bu devletin sonunun geldiğinin altını çizdi. Evet, barış için hayatını riske atan ve Nobel Barış Ödülüne de layık görülen (tarihte en genç) bu adam
bir yıl sonra, 3 Nisan 1968’de öldürüldü.
1967’de, Vietnam Savaşı’nın en kanlı döneminde Amerika’ya kafa tutan ve askere gitmek istemeyen diğer isim ise meşhur boksör Mohammed Ali’ydi. Muayeneden geçen Ali, yemin
etmeyi reddeti ve şu sözlerle Vietnam’a gitmek istemediğini açıkladı: “Vietkonglular (Kuzey Vietnamlılar) bana hiçbir kötülük yapmadılar ki
onlarla savaşayım. Bu benim değil, sizin savaşınız” diyerek tarihi sözünü söyledi.
İşte konuşmasının diğer kısmı:
“Louisville’de (doğduğu şehir) insanlar hala ‘pis zenci’ diye
çağrılıp köpek muamelesi görüyorken ve en basit haklarından bile mahrumken benden üzerime bir üniforma geçirip 10.000 mil ötedeki bir ülkede bomba atıp kurşun sıkmamı
nasıl beklerler? Hayır, 10.000 mil öteye gidip beyaz köle efendilerinin beyaz olmayan başka bir millet üzerine baskı kurmalarına, onları öldürmelerine, evlerini
yakmalarına yardımcı olmayacağım. Gün böyle kötü işlerin sona ermesinin günüdür. Böyle bir tavır içinde bulunmanın bana milyonlarca dolara mal olacağını söylediler. Daha
önce de söyledim ve yine söylüyorum: Benim halkımın gerçek düşmanı burada, Amerika’da. Kendi özgürlüğü, kendi adaleti ve eşitlik için savaşan o insanları köleleştirmede
kullanılan bir maşa olmayacağım. Dinimi, halkımı ve kendimi küçük düşüremem. Eğer bu savaşın benim 22 milyonluk halkıma özgürlük getireceğini düşünseydim kendim gidip
orduya katılırdım. Kendi inandığım değerler için direniyorum. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Beni hapse atacaklarmış, ne olmuş sanki? Zaten 400 yıldır
hapisteyiz.”
Bu konuşmasından sonra Ali vatan haini ilan edilir, şampiyonluğu elinden alınır, lisansı iptal edilir, hiçbir eyalette maç yapmasına izin verilmez ve pasaportuna dahi el
koyulur. Ayrıca 10 bin dolar para cezası ve beş yıl hapis cezasına da çarptırılır. ABD’de savaş karşıtı olmanın bedeli ağırdır…
Ama Ali diğer taraftan Vietnam Savaşına karşı çıkışı ile kendini bir anda yepyeni, bambaşka dünyaların içinde de bulur. Dünyanın her yerinden kendisine mektuplar ve
telefonlar yağar. Ali o günlerde kendisini arayan insanlardan birini hiç unutmayacaktır. Bu Bertrand Russel’dır. Ali daha sonra ansiklopedi karıştırırken, konuştuğu adamın
20. yüzyılın en büyük filozofu, Edebiyat dalında Nobel Ödülü sahibi ve matematikçilerinden biri olduğunu tesadüf eseri öğrenecektir.
Evet, Malcolm X., John F. Kennedy ve Martin Luther King gibi liderlerin patır patır öldürüldüğü Amerika’nın bu karanlık döneminde Ali’de her gün ölüm tehditleri alır.
Ancak sonuna kadar direnir ve geri adım atmaz. Pek çok yerde eşitlik, özgürlük ve adalet temalı ateşli konuşmalar yapar. Bir konuşması ile yine tarih yazar:
“Bana iki seçeneğin var deniyor: Ya cezaevine gidersin ya da
askere! Başka bir seçenek daha olduğunu hatırlatmak isterim: Adalet!”
Vietnam Savaşı’ndan en etkilendiğim fotoğraflardan bir taneside yetim kalan bu çocukların fotoğrafı olmuştur. Savaşın vahşetini ve en çok da çocukların bundan nasibini
aldığını gözler önüne seren içler acısı bir kare. Paylaşmadan geçemedim....
Arzu Şen
Kommentar schreiben