· 

Sevgi her şey değil; ama sevgisiz her şey hiçbir şey

Çağımızda en sevdiğim Alman felsefeci Richard David Precht'in şu an ikinci kez çok satan "Aşk" kitabını okuyorum. 
Yıllar önce ilk kez okuduğumda  çok etkilenmiştim. Dolayısıyla tekrar okuma ihtiyacı duydum; çünkü bazı kitaplar vardır ki, her 3-5 yılda bir tekrar okunmalı. Bu hiç şüphesiz onlardan bir tanesi. Kitapta altını çizdiğim ve her fırsatta kullandığım en güzel söz; "SEVGİ HER ŞEY DEĞİL, AMA SEVGİSİZ HER ŞEY HİÇBİR ŞEY" sözüdür.
 
Büyük hayranı olduğum Richard David Precht'in bazı röportajlarını karma yapıp ve AŞK kitabında en beğendiğim ve altını çizdiğim kısımlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum; çünkü insan AŞK'ı, kadın-erkek ilişkilerini ancak bu kadar güzel anlatabilirdi. 
İnsan ilişkilerinde aşk en önemli olan duygudur hiç şüphesiz. Bizi motive eder, hayatımıza anlam ve heyecan katar, sosyal yaşantımızda güç ve yön verir. Ama aynı zamanda da kıskançlık, ihtiras ve nefrete sürükler. Kısacası: Bizi hem var, hem de yok eder!
 
Eski Yunanlılar sevgiyi üçe ayırırdı; Eros, Caritas ve Agape. 
Eros; tutkulu, alevli aşk. 
Caritas; insan sevgisi ve 
Agape; anaç sevgi. 
 
Richard David Precht'in söylemine göre çağımızda bu üçünün karmasına AŞK diyoruz.
 
Erich Fromm ise sevgiyi 5'e ayırır:
1. Kardeşçe sevgi (sorumluluk, saygı)
2. Anaç sevgi (koşulsuz olan)
3. Cinsel sevgi (hormonlardan kaynaklanan)
4. Öz sevgi (kendini sevmek)
5. Tanrı sevgisi (yorumsuz)
 
Sevgi o kadar esnek bir kelimedir ki; insan vatanını, arabasını, işini, bir spor dalını, hayvanları ve türlü türlü hobileri de sevebilir. Ülkemizdeki futbol aşkı da hiç tartışılmaz bunların arasındadır. Ama üzgünüm beyler; bugünkü konumuz futbol değil!
 
Aşk ve sevgi arasındaki fark nedir?
Aslında çok basit: Aşk geçici, sevgi ise kalıcıdır. Precht'e göre sevgi farkında olduğumuz bir duygudur. Mesela bir insanla ömür boyu beraber kalma veya o kişiyle çocuk yapma arzusu. Sevgi; bir insanı cinsel dürtülerinden ötürü arzulamaktan çok bağımlılık duygusudur. Sevginin hormonel açıklaması yoktur. Aşk ise insanın kan dolaşımını bile değiştiren "kimya karmaşasıdır". İnsan bazen birinin gülüşüne, duruşuna, fiziksel özelliklerine, hatta maddi gücüne ve şöhretine bile aşık olabilir. En saf olanı ise sebepsiz aşık olmaktır, tıpkı Teoman'ın parçasındaki gibi; "Sevgi anlaşmak değildir, sebepsizce sevilir, bazen küçük bir an için ömür bile verilir..."
 
Bir insana aşık olduğunuz zaman onu kafamızda bir "ideal partner" kalıbına sokuyoruz. Fakat karşı tarafı tanıdıkça, o kalıptan çıkmaya başlıyor ve "bu benim hayal ettiğim gibi değilmiş aslında" diyerek aşk uykumuzdan uyanıyoruz. Aşık Veysel; "Kavuşamadığın zaman aşk oluyor" diyerek belki aşkın bir hayal olduğunu ve biz o hayali yaşamak değil, kurmak için yaratılmış olduğumuzu ima ediyor...kim bilir. İnsanoğlu maalesef sahip olduklarının nankörü, olamadıklarının delisidir. Bu özlü sözü hayatımızın bir çok alanına lanse edebiliriz.
 
SEVGİ HARİTASI
"Lovemap", yani "sevgi haritası" denilen şuur altı kaydetme süreci aslında çocukluğumuzda beynimize yerleştiğini ileriye sürüyor Precht. Çocuklar her şeyi iyi ve kötüye kaydediyor ve yetişkin halimizde "kişisel Lovemap'imizi" kullanarak,  partnerlerimizi buna göre seçiyoruz. Bana göre çok enteresan bir tez. İnsanın ailede yetişme tarzının aşk hayatını ciddi anlamda etkileleyebileceğini düşünürsek, bazı şeyleri daha iyi anlayabilir ve belkide davranışlarımızdan ders çıkarabiliriz.
 
AŞKIN ÖMRÜ  NE KADAR?
Araştırmalara göre aşkın ömrü 3 ve 12 ay arası, en fazla ise 3 sene sürebiliyormuş. Uluslararası ortalama boşanma oranı  4 yılmış. Yani insan evvelden gülüşüne aşık olduysa, en geç 4 yıl sonra dişindeki aralıkları görmeye başlıyor ve aşkın büyüsü bozuluyor ve tüm direnmelere rağmen ayrılıkla sonuçlanıyor.
 
AŞKIN FORMÜLÜ VAR MI?
Aşkın kuralları veya formülü var tabii ki. Mesela romantizm. Aşkın heyecanını konserve eden bir araçtır romantizm. İltifatlar, hediyeler, sürprizler, heyecan yaratma girişimleridir aşkı ayakta tutan. Aşkın en büyük katili ise monotonluktur. "Rutin" dediğimiz durum kaçınılmaz belirili zaman sonra. Her şey sıradan olmaya başlayınca heyecan, kalp çarpıntıları yok oluyor. Kadın erkek farketmeksizin sıkılmaya başlıyoruz ve sonuç; "game over."
 
AŞKIN "SERBEST PİYASASI"

Precht'e göre yaşadığımız devirde aşkın serbest piyasası var. Her şey çıkar yönelikli. Yatırım yaptığınız şeylerin karşılığını bekliyoruz. Metin Üstündağ'ın "Ferhat Şirin için dağları deldi. Mecnun Leyla için çölleri aştı. Berke Tuğçe için kontör yüklüyor" demesi gibi bir şey. Anlayacağınız eski nesillere göre arada  dağlar kadar fark var. Eskiden evlenince insanlar ömür boyu birlikte kalıyordu, bizim çağımızda ise her ilişkinin son kullanım tarihi var. Yani beklediğinizin karşılığını almadığınız gibi "aşk krizleri" yaşanıyor ve bugün en yakınınız olan, yarın birden yabancılaşıyor. 
 
Aşklar neden çabuk bitiyor?
Bunun en büyük nedeni seçeneklerin sınırsız olması. Eskiden herkes köydeki al yanaklı, bal dudaklı, ceylan boylu Ayşe'ye hayran iken, şimdi TV'de, magazin ve moda dergilerinde birbirinden güzel Adriana Lima'larla karşı karşıyayız. İnsanlar "köydeki Ayşe'den de daha güzelleri varmış, yıllarca kandırıldık" modunda. Mesela eskiden insanlar mobilya aldıkları zaman o mobilyayı ömür boyu kullanırken, çağımızda ise hep en iyisini, yenisini, en gösterişlisini isteriz ve yılda bir değiştiririz, çünkü seçenekte çok, olanakta. 
 
Modern çağın yan etkileri!
Bu madalyanın paslı tarafı da var elbet. İnsanlar mutsuz ve tatminsizler; çünkü iyi olmak yetmiyor, hep mükemmel olan hedefleniyor ve bir bakmışsınız, yaş olmuş 45 ve siz hala "daha iyisi gelir" düşüncesi ile yılları eskitmiş siniz...kaçırılan fırsatlar, yaşanılan pişmanlıklar ve içinizi kemiren "keşke"ler... Sonucu yalnızlık ve ruhsal bunalımlar. Terapistlere çok iş düşüyor; çünkü özellikle kapitalist ülkelerde psikologlara giden insanların sayısı gittikçe artıyor ve insan değer kavramlarını ciddi anlamda sorgulamaya başlıyor.
 
AŞKIN SEVGİYE DÖNÜŞMESİ
Aşkın sevgiye dönüşme olanağı da vardır elbet. Sevgi fiziksel ya da kimyasal anlık bir çekim değildir. Sevgi emek ister, zamanla büyür ve özen verilmesi gereken bir şeydir. Yalnızca bir duyguda değildir. Çünkü her duygunun bir ömrü vardır; aşk gibi, korku gibi, sevinç gibi, öfke gibi...İnsanlar karşılıklı çekim sonucu evlenebiliyor. Aradan yıllar geçiyor, çekim ve çekicilik azalıyor ve bu çifti bir arada tutabilen tek güç sevgi oluyor. Yani "Sevgi her şey değil, ama sevgisiz her şey hiçbir şey!"
 
Yazımı "mutlu son" ile bitirmek ve aklımda kalan çok güzel bir sevgi hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
 
Bir zamanlar birbirini çok seven, evli ve oldukça yoksul bir çift vardı. Yeni yıl zamanının yaklaştığı bir dönemdi. Her iki eş de parasız oldukları için birbirlerine hediye alamayacak olmanın yoğun üzüntüsünü yaşıyorlardı. Genç kadının para edebilecek tek varlığı çocukluğundan beri uzattığı ve herkesin hayran olduğu saçlarıydı. Genç adamın para edebilecek tek varlığı ise nesilden nesle aktarılan babasından kendisine kalan ve hep cebinde sakladığı saatiydi. Yılbaşı sabahı geldiğinde her ikisi de birbirlerine birer hediye paketi verdiler. Erkeğin karısına güzel saçlarını topuz yapıp yukarıya toplayabilmesi için aldığı pırlantalı saç tokasıydı. Kadının kocasına aldığı hediye ise her zaman kaybetmekten korktuğu altın saatini güven içinde taşımasını sağlayacak altın bir zincirdi. Ancak erkek pırlanta tokasını alabilmek için altın saatini, karısı ise altın zinciri alabilmek için güzel saçlarını satmıştı. Her ikisi de mutluluktan ağlıyordu. Her ikisi de birbiri için dış dünyadan aldıkları hediyeleri kullanamayacaklardı. Ancak iç dünyalarından gelen bu gerçek hediyeler, onlara derin sevgilerini her zaman hatırlatacaktı...
 
Darısı sizin başınıza...

Kommentar schreiben

Kommentare: 0