Okunulası Kitaplar


Afife Jale

Sanırım hayatımda hiç bu kadar acıklı ve ibretlik bir biyografi romanı okumadım...

Afife Jale, ilk defa 1918 yılında Darülbedayı'ya (günümüzün Şehir Tiyatroları) ailesinden habersiz başvurup kadroya alınır ve 1919 yılında 16 yaşında ise ilk sahneye çıkan Müslüman kadın olur. Tabii o zaman tiyatro basılır ve Afife karakolda bulur kendini ( o zamanlar genellikle Ermeni kadınlar çıkardı sahneye). Bu durum tekrarlanır, ancak mücadelesine devam eder. Tutucu babası, kızının sahneye çıkacağını gazeteden öğrenir ve küplere biner. Annesi, dadısı ve Afife sokakta bulurlar kendilerini. Afife maalesef ağır migren hastasıdır ve eczaneden aldığı ilaçlar tesir etmeyince, eczacının tavsiyesi üzerine bir doktorun yanında bulur kendisini. Pek iyi niyetli olmayan doktor ona morfin enjekte eder, bedelini bedeni ile öder yıllarca ve maalesef acı hikayesi, yani bağımlılığı ve düşüşü burada başlar...Sadece kariyerine değil; aşık olduğu mesleğine, adama ve sonunda da kendisine mal olur bu bağımlılık....Aşık olup evlendiği meşhur besteci, udi ve tamburi Selahattin Pınar'dan ''Sana zarar veriyorum" gerekçesi ile evlendikten yıllar sonra ayrılır, sokağa düşer, sonra tımarhaneye ...(Selahattin Pınar bu arada ona dünya kadar bildiğimiz şarkılar yazmıştır; ''Nereden sevdim o zalim kadını, Huysuz ve tatlı kadın'' vs...) Öldüğünde sadece 39 yaşındadır ve ölüm döşeğinde bile onu unutan vefasız insanlara sitem eder..Ölmeden kısa süre önce verdiği bir röportajda “Beni unutmuşlar, sahneye çıktığım zaman alnımdan öpen muharrir, beni teşvik eden büyük adamlar, hayranlarım, seyircilerim, arkadaşlarım, hepsi beni unuttu. Ne çabuk! Kapımı çalan, hatırımı soran bir insan yok... Hepsi, hepsi unutmuş. (...) Burada boğuluyorum, tımarhane köşesinde ölmek istemiyorum. Ne yapıp ne edin, beni çıkarın buradan... Donuyorum, sırtıma giyecek gömleğim yok; görüyorsunuz, her tarafım çıplak... Delilere tahammül edemiyorum, başımın içinde tepiniyorlar. Ben deli değilim fakat olmak üzereyim. Beni buradan çıkarın da nereye atarsanız atın!” demiştir...

Şimdi siz Ortaköy de bir tiyatroya onun ismini ya da onun adına tiyatro ödülleri verseniz ne olur? O tımarhaneye düşene kadar neredeydiniz diye sorarlar adama...Gerçi bu ülkede iş işten geçtikten sonra kıymete biner insanlar ya...şaşırmamak lazım...örneği çok...Ayrıca yıllar sonra onu hatırlatan Haldun Dormen'ide ayakta alkışlamak lazım! O olmasaydı, Afife tamamen hiç yaşamamışcasına silinecekti belki tarih sayfalarından...

 

Uzun lafın kısası: Bu kitabı mutlaka okuyun! 

Bayılarak okuduğum romanlardan bir tanesi. Vicdan azabını, merhameti, ön yargıları çok iyi anlatan bir kitap. Konusu; İkinci Dünya Savaşından sonra Amerika'ya göç eden bir Yahudi'nin hikayesi anlatılıyor. Ticari açıdan zor günler geçiren Bober, bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de iki soyguncu tarafından kendi dükkanında gasp edilir. Gasp edenlerden biri ÇIRAK olarak dükkanda çalışmaya başlar, ama Bober'in onun gaspçılardan biri olduğunun haberi yoktur ve ona çok iyi niyetli yanaşır. Çırak Frank, aslında Yahudileri pek sevmez, ama Bober'in kızı Helena'ya deliler gibi aşık olur ve bu, onu tüm ön yargılarından kurtulmasına yol açar....Sadece bu değil, Bober'in iyi niyeti de....Kitap o kadar güzel bir dil ile yazılmış ki, akıp gidiyor ve sürpriz son ile bitiyor. Şiddetle tavsiye edilir!

Büyük bir Richard David Precht hayranı olarak, onun tüm kitaplarını gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim. Kitapları genellikle eğitici ve felsefi. Precht'in kitabı yaşamın büyük sorularına cevap veriyor. Ben kimim? Neden iyi olmak zorundayım vs.? Yaşamın felsefi sorularına akıllıca ve beceriyle,mizah dolu, aynı zamanda neşeli yaklaşıyor. Kendisini keşfetmek isteyen herkese tavsiye edilir!

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk, kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın ülkedeki okulların, özellikle askeri okulların müfredatına dahil edilmesini emretti.

Bu eserin varlığından haberdar olan Atatürk, kitabı hemen getirtmiş ve inceledikten sonra hemen basılmasını ve sonra da en geniş şekilde dağıtılmasını emretmiştir. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı da eseri derhal askeri okulların müfredatına aldırtmış ve bu eserin, subay adaylarının el kitabı olmasına karar verilmiştir.

 

Türk askerleri ülkelerindeki “yaşamı yenilemek” için mutlaka bu kitabı okumalıydılar.

 

O vakitler, kitap o kadar çok ilgi görmüştür ki, Kuran-ı Kerim’den sonra en çok okunan kitap haline gelmiştir.

 

 

Bu kitap tüm yoksulluğa, imkânsızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya’yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermektedir...

 

Demek ki neymiş; Hiçbir şey o kadar imkansız değilmiş...

Ben o kadar etkilendim ki, 20 tane birden satın alıp, çevremdeki gençlere dağıttım...

Yüzyılın Kitabı

MUHTEŞEM bir kitap. Sinan Meydan yine gerçekten yine çok iyi araştırıp, bizlere önemli bilgilerle dolu KAPAK GİBİ KİTAP sunmuş. Tüm ATATÜRK sevenleri okusun. Çok kıymetli bir yazar Sinan Meydan. Kitabı okurken 4 mevsimi birden yaşadım; öfkelendim, duygulandım, uzaklara daldım, sorguladım, hasret çektim ve bol bol düşündüm. Benden 10 üstünden 10

Latife Hanım

İpek Çalışlar'ın ''Latife Hanım'' kitabından çok etkilenmiştim ve bu güne kadar iki kez okudum. Açıkçası çok ön yargılı yanaştığım Latife Hanıma bu kitaptan sonra bakış açım tamamen değişti. Mesela Atatürk'ü o kadar sevmişti ki, asla ondan sonra ne bir daha evlendi, ne de çoluk çocuk sahibi oldu. Aile ölünce İstanbul - Harbiye'ye taşındı, ama bununda bir sebebi vardı; Apartmanın tam karşısında kocaman bir Atatürk heykeli vardı. Her sabah ölene kadar onunla yatar, onunla kalktı. Bir konuşması sırasında şöyle demiştir;

''Buraya taşınmadan tüm İstanbul'u gezdim. Bu heykelden daha fazla yüzü Kemal'ime benzeyeni yok. Ondan kütüphanemi ikiye kestirttim, bu alçak tavanlı yere sığsın, diye. Zor bela  ancak birkaç eşyam ile yerleştim buraya. Onu görebilmek için bütün bunlar...Heykel olsa da yine de onun yüzü....''

 

Yani sadece Atatürk'ün heykeline bakabilmek için bu apartmanı seçmiş, hatta çok önem verdiği kitaplığını bile alçak tavanlı eve sığdırmak için sadece Kemal'ine yakın olmak için kestirmiştir...

Evet, yine bir Richard David Precht kitabı. Aşk herkesin bildiği ve ilgilendirdiği bir konudur. Peki hepimizin hayatına alt üst eden aşk aslında nasıl oluşuyor ve nedir? İşte bu soruların cevabını bu kitapta bulacaksınız. ''Aşk her şey değil, ama aşksız her şey hiçbir şey.'' Bu konu ile ilgili blogumda yazılmış özel bir yazımı bulabilirsiniz.

Sofi'nin Dünyası

''Sofi'nin Dünyası'' benim en sevdiğim on kitap arasında yer alır. Kitabı ilk çıktığı sene 1991'de okudum ve ardından 2 kez daha. İlk okuduğumda tam 14 yaşındaydım. Jostein Gaarder'ın amacında aslında benim yaş grubuma hitap etmekti. Ancak kitap sadece genç nesil tarafından değil, yetişkinler tarafında da sevildi ve çok satan listelerinde yer aldı, hemde 40 ülkede. Konusuna gelince:

15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofi, bir gün posta kutusunda "Kimsin" yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinde sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde anlatır Jostein Gaarder. Bir taraftan herkesin anlayacağı dilde felsefe yolculuğu yaparken, diğer taraftan herkesin merak ettiği ''Bu notları Sofi'ye yollayan kim ve neden'' sorusu romanı heyecanlı kılıyor.

 

"Aşkın Kavurduğu Güneş" Zeki Müren

 

Zeki Müren'i sanatçı olarak çok severim, şüphesiz lakabını hak etmiş bir sanatçı. Ancak özel hayatına gelince gerçekten duyduğum şeylerle örtüşüyor kitapta yazılanlar. Yazarın objektif görüşünü beğendim; çünkü Zeki Müren'i iyisiyle kötüsüyle kaleme almış. Kitabı okurken çok ''vay beee'' dediğim yerler oldu. Sizlere fazla tüyo vermek istemiyorum, ama şunu diyebilirim:

Kimleri neden kıskandı? Kimlerin ayağını kaydırdı? Gazinoculara hangi kuralları koydu? Hangi alanlarda sahnede devrimler yarattı? Tüm bunları ve fazlasını merak edenler okusun. Ayrıca şunu da eklemek isterim: Kostüm konusunda maalesef kitap yeterince doğru bilgilerle dolu değil. Zeki Müren kostümlerini kendisinin çizdiğini ileri sürmüştür. Bu doğru değildir. Amerikan sanatçısı LİBERACE'yi taklit etmiştir. Sadece kostümleri ile değil; saç modeli, takı, hareketleri ile...İnternet de ve Youtube da açıp bakabilirsiniz (şaşıracaksanız). Bir röportajında Zeki Müren ''O beni taklit etti'' dese de, kesinlikle doğru değildir; çünkü Liberace'nin sahne hayatı daha eskilere dayanmaktadır. Ayrıca Elvis Presley'e bile stil danışmanlığı yapmıştır ve Walk of Fame'de yıldızı olan bir sanatçı. Velhasıl kelam, Zeki Müren onu her ne kadar kopya etmiş olsa da, bunu Türkiye sahnelerine taşıması, bile büyük cesaret gerektiren bir hamle...

Bu kitabı okuduktan sonra haftalarca etkisinden kurtulamadım. Kitap, iki seriden oluşuyor. Konusuna gelince; 3 kız kardeşin hikayesini anlatıyor. Yunanistan'ın çok muhafazakar bir köyünde yaşayan bu kızlar, bir an önce evlenip, bu köyden kurtulmak istiyorlar. Ama asıl kurtulmak istemelerinin sebepleri var. Bu konuya tamamen ikinci kitap ''İtiraf'' da yer veriliyor. Çok fazla tüyo da vermek istemiyorum. Özellikle tüm kadınlara şiddetle tavsiye ettiğim bir kitap.

Bu kitabı soluk soluğa okudum ve yazarın tüm diğer kitaplarını da hemen sipariş verdim. Sadece heyecanlı değil, aynı zamanda çok güzel bilgiler içeriyor. Kitabın baş kahramanı Portekizli bir tarihçi ve olay örgüsü tabi ki de Hz. İsa'nın etrafında dönüyor. Tüm sunulan verilen bilimsel ve tarihsel gerçeklere dayanıyor. Dan Brown'ın ''Da Vinci Şifresi'ni'' beğenenler bu kitaba bayılacaklar. Şiddetle tavsiye ederim!


Atatürk hakkında birçok kitap yazıldı, ancak Yılmaz Özdil'in yorumu hepsinde farklı. 

Benim için baş ucu kitabı oldu. Çok anlaşılır, yalın bir dil ile yazılmış. Satırları adeta yaşadım, gözlerim doldu doldu taştı. Gençlik için çok önemli bir kitap. Kesinlikle tekrar okuyacağım, okutacağım, çevremde gençlere dağıtacağım. Çok çok iyi iş çıkarmış Yılmaz Özdil ve belli ki çok iyi araştırmış, hatta parantez içinde yanlış bilgileri doğrulamış. Lütfen okuyun, ATAMIZI daha iyi tanıyın, daha iyi anlatın, sevdirin. Bu ATAMIZA boynumuzun borcu! Yılmaz Özdil'e bin kere teşekkür ediyorum!

Kommentare: 2
  • #2

    Arzu Ş. (Donnerstag, 13 Dezember 2018 16:18)

    Sevgili Yeşim,

    Latife Hanım ile ilgili bir çok kitap yazılmıştır:

    Latife Hanım - Ipek Çalışlar
    Teyzem Lafife - M. Sadık Öke, Fatih Bayhan
    Latife Hanım'ın Kağıtları - Fatih Bayhan
    Latife ve Fikriye - İki Aşk Arasında Atatürk - İsmet Bozdağ

    Benim okuduklarım bunlar ve en etkilendiğim İpek Çalışlar'ın kitabı olmuştur.
    Bu arada Fikriye Hanım ile ilgili kitapları da öneriyorum, mesela Gazi ve Fikriye - Hıfzı Topuz.

  • #1

    Yesim (Donnerstag, 13 Dezember 2018 15:47)

    Afife... sayende yarın alacagım
    Mustafa Kemal Yılmaz Özdil in kaleminden muhteşem bir kıtap olmuş
    Okurken çok gözlerim doldu bazen de ağladım
    Keşke Latife hakkında da bir kıtap yazsalar