· 

"Neden birilerine silah vermek kitap vermekten daha kolay?"

 

 

2014 yılında Norveç'in başkenti Oslo'da törende, en genç Nobel Barış Ödülü sahibi Pakistanlı çocuk hakları aktivisti Malala Yusufzay (17) çok güzel bir konuşma yapmıştı. Malata, "Neden birilerine silah vermek kitap vermekten daha kolay? Neden tank yapmak okul inşa etmekten daha kolay?" diye sorarken, konuşmasını "Bütün çocukları okulda görene kadar mücadeleme devam edeceğim" cümleleri ile sonlandırdı.

 

 

Bundan haftalar önce de layık görüldüğü Dünya Çocukları Ödülü'nün 50 bin dolarlık para armağanını Gazze'deki okulların yeniden inşasında kullanılmak üzere bağışlamıştı.

 

 

"Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem tüm dünyayı değiştirebilir".
Malala Yusufzay

 

 

Türkiye toplumunun en önemli sorunlarından biri şüphesiz düşünen sorgulayan bireylerin azınlığı ve çoğunluğun cahilliğidir. Kitap bu azınlığı çoğunluğa çevirmenin en etkin araçlarından biridir. Dünya sıralamasında "en az kitap okuyan" ülkeler arasındayız. Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişim Raporunda Türkiye 86. sırada. Ülkemizde ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235. sırada yer alıyor. Ülkemizde sadece on binde bir kişi kitap okuyor. Günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece altı saat ayrılıyor. Kitaplar pahalı deriz, ama falcıya üç katını öderiz. Kitap okuyan insan herkesten üstün demiyorum, ama en azından sürü psikolojisi ile hareket etmez; kendi doğruları ve idealleri koşulunda hareket eder ve düşünür.

 

 

Her kitabın içinde tecrübe saklı, hayat saklı, bilgi saklı. İnsan ancak okuduğu zaman yeni fikirler üretebilir. İnsan tarihi, dünyayı, hatta kendisini kitap okuyarak keşfedebilir. Kitap okumak, hayata ve olaylara bakış açısını değiştirmek ve kendini geliştirmek demektir. Ama toplumumuzda insanlar maalesef "çok okuma kafayı yersin" demeyi alışkanlık haline getirmiş. Eğitim sadece diploma almak değil; eğitim hayat boyunca okumak ve öğrenmek demektir. İnsanlar olaylara bakıp, "sessiz posta" oynuyor, halbuki "bakmak" ve "görmek" arasında dağlar kadar fark var.

 

 

Sevgili Zülfü Livaneli bir kitabında "Sürüden ayrılan insanı hiçbir rejim sevmez. Sürüden ayrılmanın, birey olmanın ve kendi kafasıyla düşünmenin en önemli göstergesi ise okumaktır" diye yazmıştır.

 

Ne bir gazete, ne sinema, ne müzik, ne de bir resim kitap okumanın derinliğine erişebilir. Bu ülkenin kitap okuyan, KENDİ fikirlerini üreten ve yürüten bireylere ihtiyacı var. Sürü psikolojisinin ne kadar tehlikeli olduğunun en büyük örneği Hitler'dir. Onunda arkasında milyonlarca insan vardı, ama tarih ona notunu verdi.

 

Ama yazımı güzel bir örnekle bitirmek istiyorum: "Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğim" sözü ile tanınan meşhur filozof ve aynı zamanda Eflatun'un hocası Sokrates. Hakkında çok az şey bilinir, ama elde olan kaynaklara bakılırsa gerçek manada farklı bir insan olduğu kesindir. 0, dünya görüşünü, düşünce ve fikirlerini, ortalıkta çarşı pazarda dolaşarak, karşısına çıkanlarla konuşarak yaymıştır. Sokrates, Yunan tanrılarını inkâr edip, sonuna kadar tek tanrı inancını savunmuş, bu inancı uğruna da ölmüştür. Yaşadığı çağın Atina'sını dikkate alırsak, onun ne kadar cesur bir insan olduğunu görebiliriz.

 

 

Tarih bize şunu öğretti: Çoğunluğu karşısına almış insanların çoğu bugün kahraman. Sayılar değil, esas olan doğrulardır.

 

Arzu Şen

 

Not:Bu yazım 2014 de Sunay Akın tarafından çok beğenilip, Twitter hesabında paylaşılmıştır.

Kommentar schreiben

Kommentare: 0