· 

Alfred Hitchcock'un yarım kalmış Holokost belgeseli

Yahudi Soykırımı ya da felaket manasına gelen İbranice adı ile Şoa (Shoah) hakkında sayısız kitap yazıldı, film yapıldı, belgesel çekildi... Bunlar gelecekte de olacak. Yapılanları tek tek yazmak olanaksız. Ama bunlar arasında 70 yıl sonra ilk kez gün ışığına çıkarılan "Night Will Fall" adlı belgeseli izlemenizi öneririm.

Belgesel, 1945'de Nazi Toplama Kampları'na giren Müttefik Kuvvetlerinin gördükleri vahşet karşısında "Bu vahşeti görmeyen inanmaz. Bu yüzden her şey filme alınmalı" demişler ve Nazi rejiminin işlediği suçların sarsıcı birer kanıtı olan ceset yığınlarını ve bir deri bir kemik kalmış tutsakları kameralarla görüntülemişler.

Bu görüntüleri kullanarak, Nazilerin "yok etme politikasının" ne kadar büyük ölçekli olduğunu kanıtlayacak ve bu sayede Müttefik Devletler'in Almanya'ya karşı psikolojik saldırganlığını destekleyecek, ünlü İngiliz medya baronu Sidney Bernstein'in himayesinde bir film çekmek için kolları sıvamışlar.

Baronun yakın arkadaşı olan Alfred Hitchcock'a filmi kurgulaması için teklif sunulmuş ve İkinci Dünya Savaşı'nda asker olarak katkı sağlayamamasından dolayı vicdan azabı çeken Hitchcock, bunu bu belgesel çalışması ile telafi etmek ister ve bu teklifi hemen kabul eder.

Tamamen çıplak gerçeklerden oluşan belgesel, savaş sona erdikten sonra işgalci güçler fikirlerini değiştirir ve tarif edilemez dehşetin bu özgün görüntüleri dönemin şartlarının bu vahşeti kaldırmayacağı düşünülüp, "German Concentration Camp Factual Survey" adı verilen belgesel tarihin tozlu sayfalarına gömülür ve film 1980'lere kadar Britanya İmperial War Museum arşivinde saklanır.

Yıllarca "Kayıp Hitchcock Filmi" (missing Hitchcock) olarak bilinen belgesel, yıllar sonra "Karanlık Basacak" belgeseli olarak, yani tamamlanmış yeni versiyonuyla ilk defa 2014 yılında "The Night Will Fall" adı altında Alman Film Festivali Berlinale'de seyircilerle buluşur ve bazı Avrupa TV kanallarında yayınlanır.

Belgeselin Türkçe alt yazılı olanını bulamadım, ama İngilizcesini buradan izleyebilirsiniz: 

https://www.youtube.com/watch?v=TPukz3rttrk

Bu belgesel; ölüm kamplarındaki korkunçluğu, sansürsüz biçimde gözler önüne sermesi bakımından çok büyük önem taşıyor.

Belgeseldeki görüntülerde ortaya çıkan bir başka ilginç gerçek de, çocukken Auschwitz ve Bergen Belsen kamplarında tutsak edilmiş Yahudi film yapımcısı Branko Lustig'in de kampın kurtarıldığında görüntülenmesi (Branko Lustig, Schindlerin Listesi filminin yapımcısıdır. Başarılı yapımcı, Schindlerin Listesi ve Gladyatör filmleri için Oscar ödülünü kazanan ilk Hırvat'tır aynı zamanda). Konu ile ilgili ''Kırmızı Mantolu Küçük Kız'' yazıma göz atabilirsiniz.

27 Ocak 2015 Auschwitz Toplama Kampıının kurtuluşunun 70. yıl dönümüydü (hatırlarsanız bununla ilgili yazı yazmıştım). Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2005 yılında aldığı kararla her yıl 27 Ocak'ı "Uluslararası Soykırımı Anma Günü" olarak kabul etti. Kurtuluşun tam 70.yılında (2015) tören Auschwitz'te yapıldı ve törene çok sayıda tanınmış simalar katıldı (Steven Spielberg mesela). Aralarında Auschwitz kampından kurtulan, Roman Kent adında yaşlı bir dede de vardı.

Kent, yıllar sonra cehennemi yaşadığı ve tutuklu kaldığı kampa yine ilk defa gelmiştir. Çok etkileyici bir konuşma yapan Kent; "Kampta bir dakika bir gün gibiydi...Bir gün ise bir yıl...Bir ay ise sonsuzluk gibiydi...Bir insan yaşamında kaç tane sonsuzluğa dayanabilir...", diyerek herkesi gözyaşlarına boğmuştu ve bu vahşete tanıklık etmiş, hayatını kaybetmiş milyonlarca insanın yaşadıklarını (anlatılması ve anlaşılması güç olsa da) bir cümleye barındırmıştı sanki...

 

Arzu Şen

Kommentar schreiben

Kommentare: 0