· 

Kırmızı Mantolu Küçük Kız

Steven Spielberg’in 7 Oscar’lı efsane filmi “Schindler’in Listesi’ni” izlemişsinizdir mutlaka. Film tamamen siyah beyaz olmasına rağmen filmde tek renkli olan görüntü kırmızı mantolu küçük bir kızdır. Hatırlamanız için filmden bir kare:

https://www.youtube.com/watch?v=ecleNPmEO3A

İşte o kırmızı mantolu küçük kızın dram dolu gerçek hikâyesini paylaşacağım bugün sizlerle…
Yıl 1993…Jakob adında bir delikanlı annesini arar ve onu Krakow’da yapılacak olan Schindler’in Listesi’nin galasına davet eder. Geçmişin izlerini hala yüreğinde taşıyan kadın aslında Holokost ile ilgili tüm hatıralarını maziye gömmüştür. Ama oğlunu kırmamak için galaya gitmeye karar verir. Filmi ilk sıralardan izlerken kırmızı mantolu küçük kızı gördüğünde donup kalır ve “Bu benim! O kırmızı mantolu küçük kız benim!” diye haykırır. Filmin anlattığı tarihte o da annesiyle birlikte aynı toplama kampında bulunuyordu. Ve üstünde hep babaannesinin diktiği kırmızı bir manto vardı. Kadın bu film ile birlikte unutmaya çalıştığı bir döneme; tam elli yıl öncesine gider ve tüm acı hatıraları yeniden canlanır gözlerinin önünde…Geçmişi ile yüzleşme vakti gelmiştir…

Bu olaydan iki yıl sonra, 1995 yılında Steven Spielberg’in karşısına çıkarak yönetmene büyük bir sürpriz yapar. Oysa ki Spielberg, ailesinin trajik öyküsünden etkilenerek filminde yer verdiği bu kızın ne adını, ne de akıbetini biliyordu. Sürpriz buluşma Spielberg’in Alman Liyakat Nişanı almak için gittiği Berlin’de meydana gelir. Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog’un Spielberg onuruna verdiği yemek sırasında, Roma Ligocka, elindeki sararmış siyah-beyaz resimle ünlü yönetmene ürkek adımlarla yaklaşır ve Spielberg gözlerine inanamaz. Filminde ölen küçük kız karşısında duruyordu. Hemen soru faslına girişti: Nerede yaşıyor, ne yapıyordu Roma Ligocka?…Roma Ligocka Berlinli bir ressamdı ve yaşadığı acıları tuvale aktarıyordu. Resim eleştirmenleri tarafından “yaşayan en iyi Yahudi ressamlardan biri” olarak tanımlanıyordu (aşağıda eserlerinden iki örnek).

Sinema oyuncusu Jan Biczycki ile evlenmişti. Oğlu Jakob multi medya uzmanı olarak çalışıyordu. Yönetmeni bekleyen diğer bir sürpriz de Roma Ligocka’nın, ünlü Piyanist filminin yönetmeni Polonyalı Roman Polanski’nin kuzeni olmasıydı. Roman Polanski’ninde asıl soyadı Liebling’dir. Fakat ailesi savaş sırasında isimlerini değiştirmiştir. Bu buluşma hayatında artık dönüm noktası olur, çünkü yaşadıklarını bir biyografiye dökmeye karar verir. 2000 yılında çıkan kitap rekor kırarak çok satanlar arasına girer ve 25 dilde tercüme edilir (Türkçe’side “Kırmızı Mantolu Küçük Kız” adı altında mevcuttur).

Spielberg senaryoyu tasarlarken, kızın ailesinin öyküsünü çok iyi araştırmıştı. Kızın adını bilmemekle birlikte Krakow’da iyi eğitimli bir ailenin çocuğu olarak, savaşın patlak vermesinden bir yıl önce dünyaya geldiğini öğrenmişti. Önce işgal, ardından sürgün yılları gelmese çok iyi bir hayat sürecekleri kesindi. Nazi mezalimi sırasında Auschwitz Toplama Kampında evlenen teyzesi önce kocasının gözleri önünde asılmasına tanık olmuş, sonra da vahşice katledilmişti. Roma ile annesi ve diğer aile üyeleri ise mucize eseri kurtulmayı başarmışlardı.

Evet…Yaklaşık 15 yıl önce biyografisini okuduğum ve çok etkilendiğim o küçük Polonyalı kızın gerçek ismi Roma Liebling’dir. Almanya’da sinagoglar yanarken ve Yahudi dükkanları yağmalanırken, Teofila Liebling Krakow’da kalabalık ve refah içinde yaşayan bir Yahudi ailenin ferdi olarak 13 Kasım 1938 yılında kızı Roma’yı dünyaya getirir (aşağıda orijinal çocukluk resmi).

Doğumundan bir yıl sonra 2. Dünya Savaşı başlar ve tüm Yahudilerin kökünü kazımaya karar veren Hitler Polonya’yı işgal eder. 1941 yılında annesi, babası ve babaannesi ile birlikte meşhur Krakow Gettosu’na kapatılır. Artık o günden sonra milyonlarca Yahudiyi bekleyen tek şey ölümdür. İlk yılları korku içinde geçer, çünkü Krakow Gettosu’nda şartlar çok zordur; açlık, soğuk, bir odada 15 kişiye kadar insanın kalması, berbat hijenik yaşam koşullarından dolayı insanlara bulaşıcı hastalıkların geçmesi, çocuk yaşlı demeden herkesin en küçük bir bahaneyle gözlerini kırpmadan SS’ler (SturmStaffel) tarafından öldürülmesi…Mesela gözlerinin önünde kurşuna dizilen ve asla unutamayacağı arkadaşı Stefus gibi (aşağıdaki resim 1943 yılında Krakow Ghettosunda çekilmiştir. Tsvi Nussbaum adında bu çocuğun korku dolu bakışlı resmi tüm dünyada yankı uyandırmıştır).

Babaannesi (aynı zamanda Roman Polanski’nin de babaannesi) küçük kıza gettoda meşhur kırmızı mantosunu diker ve kız savaş bitene kadar bir daha o mantoyu çıkarmaz…

“İşe yaramaz” olarak değerlendirilen yaşlıların ve çocukların hayatta kalmak için pek şansları yoktur. Kısa süre sonra babaannesi de bir Nazi Toplama Kampında gaz odasında öldürülür. Küçük kız ve annesi mucizevi şekilde toplama kampına götürülmekten kurtulur. 1943 yılından sonra sürekli olarak valizler ellerinde ordan oraya kaçırılan Roma’nın Ari ırkına benzetilerek saçları artık sarıya boyanmış ve sahte pasaportla soy adı Ligocka’ya değiştirilmiştir. Birçok insan onun hayatta kalması için kendini feda etmiştir. Mesela Krakow’da yaşayan Polonyalı Kiernikowa ailesi gibi. Roma sürekli yakalanma korkusu ile savaş bitene kadar oyuncaksız, arkadaşsız ve çeşitli evlerin mahzenlerinde veya evin en karanlık ve kuytu odalarında annesiyle birlikte Nazi cehenneminden kurtulmayı başarır. Babası David Liebling Ausschwitz Toplama Kampından kurtulur, fakat savaştan bir yıl sonra beyin kanamasından vefat eder.
Roma savaştan sonra belki artık bedensel hürdür, ama zihinsel olarak yaşadığı travmalardan kurtulamamıştır. Savaşın izlerini hala yüreğinde taşıyan küçük kız normal yürüyemiyor, bisiklete binemiyor, kendini hasta ve sakat hissediyor ve korkudan sürekli sessiz konuşuyordu…Yani savaşın terörü savaştan sonra da sürüyordu…
Roma yıllar sonra tekrar kuzeni Roman Polanski ile Krakow’da bir araya gelir ve onunla birlikte girdiği sanatçı ortamında resim çizme yeneteğini keşfeder. 60’ıncı yılların ortalarında aktör olan ikinci eşi ile tanışır ve Almanya’ya gelir. Jakob isminde oğlu olur, ama ikinci evliliğide uzun sürmez ve boşanır. Hayatını tek başına sürdüren Roma şu an hem Berlin hem de Krakow’da yaşamakta. Hala resim çizen Roma, yanı sıra yazarlık ve zaman zaman da çeşitli şehirlerde söyleşiler yapmaktadır.
Bu arada Steven Spielberg’inde ailesinin çoğu ferdi Nazi Toplama Kamplarında öldürülmüştür. Bu bilgiye yıllar sonra bir tesadüf eseri ulaşmıştır. Bundan dolayı rekor kıran bu filmden elde ettiği kazançların “kan parası” gerekçesiyle bir kuruşuna dokunmamıştır ve bağışlamıştır. Ayrıca filmin kahramanı Oscar Schindler’in kurtardığı isimler arasında Ryszard Horowitz’te vardır. Horowitz, kurtarılan en küçük Schindler Yahudisidir ve aynı zamanda Roman Polanski ve Roma Liebling’in çocukluk arkadaşıdır (aşağıdaki resimde üst sağda Roman, solda Ryszard’ın ablası Niusia, aşağıda Roma ve Ryszard). Ryszard Horowitz hala sağdır ve Amerika’da meşhur bir reklam fotoğrafçısı olarak çalışmaktadır.
Filmin son sahnesinde Steven Spielberg gerçek bir kareye; Oscar Schindler’in hayatını kurtardığı Schindler Yahudileri’nin onun Kudüs’te bulunan mezarının ziyaretine yer vermiştir. Aralarında Horowitz ve Oscar Schindler’in eşi Emilie Schindler’de vardır. Onu tekrar anmak adına hepsi mezarına birer taş bırakırlar.
Roman Polanski’nin annesi de Ausschwitz Toplama Kampında öldürülmüştür ve kendisi Roma gibi 1943 yılından sonra (henüz 11 yaşındayken) Romek Wilk adını alarak saklanarak kurtulmuştur. O yaşına kadar yaşadığı korkunç travmaların haddi hesabı yoktur (ileride bu konuyu ayrı bir yazıya dökeceğim). Roma ile birlikte Krakow Gettosunda geçen çocukluğunun hatıralarını meşhur Oscar Ödüllü Piyanist filmine de yansıtmıştır (aşağıda Roman Polanski Piyanist filminin çekimlerinde).
İç içe geçen bu hayat hikâyeleri eminim hepinizi tek tek derinden etkilemiştir. Milyonlarca insanın birbirinden koparıldığı bir dönem…Savaşın ardından bile hayatları boyunca aile fertlerinin yokluğu ile travmalarla boğuşan savaş mağdurları ve sadece kimliklerinden dolayı vahşice öldürülen 6 milyon Yahudi…ve aralarında bulunan yaklaşık 1.4 milyon öldürülen çocuk…İşte bu masum insancıklara ithafen yazılmıştır bu yazı…Ve onları cesurca kurtarmaya çalışan tüm isimli/isimsiz kahramanlara…

 Arzu Şen

Kommentar schreiben

Kommentare: 0