Türkiye İstastistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, trafiğe kayıtlı toplam 20 milyon araç var. 76 milyon nüfusumuza göre yaklaşık her üçüncü kişide ise ehliyet
var. Bu
insanların sürme tekniklerine bakılırsa, ehliyetlerini sürücü kursunda değil, Milli Piyango'da kazandılar.
Türkiye, kaza konusunda dünyada en üst sıralarında yer alıyor ve yılda yaklaşık 10 bin insan bu kazalar sonucunda hayatını kaybediyor. 200 bin insan ise yaralanıyor. Bunun en büyük nedeni ise
trafik kurallarına uyulmaması.
Bu kurallara gelince liste uzun:
-Altın kural numara bir: Yol verilmez, alınır!
-Trafik lambası çoğu insanımız için sadece gök kuşağının yedi renginden birini ifade ediyor.
-Asla emniyet kemeri takılmaz! Takanlarla dalga geçilir.
-Kadınlar kırmızıda makyajlarını tazelemek için durur, erkekler ise burunlarını karıştırmak için.
-Normal insanlar yolda iki şerit oluştururken, bizde insanlar 4-5 şerit oluşturmaya çalışarak, aklı sıra 'çakallık' yaparlar.
-'Buraya park edilemez' levhalarına inat mutlaka yasaklı yerlere park edilir.
-Tüm dünyada özenle uygulanan 'sağdan gelene yol ver' kuralını kimse bilmez, bilse de iplemez.
-Mesela çizgili yaya geçidinin anlamını çoğu insanımız bilmez bile. Bu geçidin anlamı; lamba olmadan bile arabaların durmak ve yayalara yol vermek 'zorunda' olduklarıdır. İkinci resim ise
körler için yapılmış şeridi göstermektedir. Avrupa'da daha yaygındır.
-Ülkemizde emniyet şeridi acil işi olanlar için değil, uyanıklar için yaratılmıştır.
-Trafik kazasına rastlanınca, yardım etmekten çok fotoğraf çekilir. Yardım edilse de, yaralılara (niyet iyi olsa bile) acemice müdahale edildiği için yardımdan çok eziyet edilir; çünkü 'ilk
yardım' nedir bilmez çoğumuz (17 Ağustos Depreminde bu durumdan dolayı 'şaka değil' ölenler bile olmuştur).
-Otobüs şoförleri istedikleri durakları pas geçme konusunda ve istedikleri yerde yolcu indirme/bindirme hakkına sahiptirler.
-Belediye otobüsleri (dolmuş misali) istediği kadar insan 'toplamakta' özgürler (aslında yasak).
-Kaldırımlar aslında yayalar için değil, araçların park etmeleri için vardır.
-Çevirmelerde ruhsat ve ehliyet göstermeden evvel rüşvet teklif etmek adettendir. Uygulamayanlar bizden değildir.
-Bir Türk mantığı der ki; 'Alkollü araba kullanmak zihni açar ve daha iyi araba kullanmanı sağlar, vallah bak!'
-Sirenlerini açmış bir ambulansın arkasına takılmak en kurnazlar tarafından uygulanır ve gayet doğaldır. Yapmayanlar enayidir (tabii ki ambulans trafik sıkışıklığından geçebilirse).
-Sarı ışıkta Avrupalılar 'hazır ol'a geçerken, bizler dibine kadar kornaya basar; 'Hadi ulan yürüsene' diyerek yaygara çıkarırız. Hatta İstanbul trafiğinde kornaya basmayanlar
dışlanır.
-Bir araç sollanacaksa sadece selektörler yakılmaz, öndeki arabanın tamponuna değecek kadar yanaşılır. Yol vermeyince geçene kadar uğraşılır ve geçerken de kesin 'tüh suratına' hareketi
yapılır.
-Kısık sesli müzik dinlemek 'light erkek' işidir. Camını full aşağı indirmeyip, müziğin 'dibine vurmayanlar' bizden değildir.
-Selektörler araba şoförünün tüm varı yoğudur. Yeri gelir bir teşekkür, yeri gelir uyarı veya küfür olarak kullanılır.
-Kornaya basma alışkanlığı en çokta magandalar tarafından uygulanır. Yolda giden güzel kızlara korna çalmak, hatta laf atmak sevaptır.
-Son model arabalarıyla bilerek hız yapan 'dünyayı ben yarattım' moduna programlanmış 'zengin evlatları' vardır bir de. Onların maksadı belli: Radar kamerasına poz vermek. Başkalarının
hayatlarını tehlikeye atmak kimin umurunda; 'Saçlarım şekil, yol ver çekil.'
-TEM İngilizce 'Trans European Motorways' demek, ama Türkçe anlamı 'Transit Edirnekapı Mezarlığı'dır. Bu yol üzerinde aklınıza gelebilecek ve ya gelmeyecek her şey rastlanır: Kediler,
köpekler, inekler, yayalar, piyango bilet, simit, mendil, su satıcıları, transseksüeller, dakka başı duran ve yolcu toplayan dolmuşlar ve daha neler neler..Tek rastlanmayan şey trafik
polisleridir.
-Yayalara yol vermek kati'yen yasaktır. Hatta karşıdan karşıya geçmeye çalışan güzel bir kız görüldüğünde vites büyütmeden gaza basılıp motor sesiyle kız korkutmalı, sonra aniden yapılan
frenin sesiyle de karizma sağlama alınmalıdır.
-Ülkemizde çok bisiklet kullanıcısı yoktur maalesef. Sürenlere de 'Sen canına mı susadın' diyerek şaşkınlıkla bakılır.
Bu liste böyle uzar gider...
Ne anladık bu işten? Ben size söyleyeyim: Sadece trafik kurallarına değil, genel anlamda tüm kurallara uymakta sınıfta kalmış bir toplumuz! Ama sürekli Devlet Babayı suçlar, herkese kızar ve
sallarız, fakat kendimizi asla eleştirmeyiz.
Araştırmalara göre Avrupa'da insanlar kurallara uydukları için kendilerini çok daha güvende hissediyorlar ve dolayısıyla daha mutlular. Ben yazımı birazda mizah yaparak yazdım, ama işin
ciddiyetine ve 'Dünyanın en çok kaza yapan 10 ülke arasında bulunduğumuz gerçeğini' göz önünde bulundurursak, aslında ağlanacak halimize gülüyoruz. Her gün ülkenin dört bir yanında trafik
kazaları ve ölümlerle karşı karşıyayız ve işin garip tarafı ise; bunları çok doğal bir şeymiş gibi karşılıyoruz...taa ki kendi çevremizden biri kaza yapana kadar.
Kimsenin 'başkalarının dikkatsizliği ve sorumsuzluğu yüzünden' böyle bir ölümü hak ettiğini düşünmüyorum. Egonuzu bir kenara bırakma ve daha duyarlı olma vakti geldi geçti bile!
4 dakikanızı ayırarak aşağıdaki (bence konu ile ilgili gelmiş geçmiş en iyi) reklamı izleyin lütfen:
Kommentar schreiben