· 

Atatürk'üm Eğitim Davası

"Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. "Tavuk toplum", önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz." Charles Darwin

 

Türkiye'nin EĞİTİM konusu günümüzde hala ve hala çok büyük önem taşır. Sıradan bir konu gibi kaleme alınmış yazıdan ziyade, hepimizi alakadar eden bir MEMLEKET MESELESİDİR aslında.

 

Ben Türkiye'de okumadım ve bundan dolayı hep üzülmüşümdür; çünkü ülkemizdeki öğretmene karşı olan "saygı ve sevgi anlayışına" her zaman imrendim. Türkiye'de bir öğretmen neredeyse veli yerine geçerken, Avrupa'da sadece bir "eğitim görevlisidir." 

 

Türkiye'deki eğitim sistemine baktığımda doğal olarak kıyaslamalar yapıyorum ve bu ülkede okumak isteyen, ama yollarına taş koyulan nice öğrenciler görüyorum. Öğrencilerini kendi evlatları gibi seven, bu işi canı gönülden yapan, gönül vermiş öğretmenler görüyorum; ve onlarla gurur duyuyorum. Diğer taraftan da üzülüyorum, çünkü Atatürk, eğitime o kadar gönül koymasına ve üst seviyeye taşıma çabasında olmasına rağmen (KI o zaman ki şartları düşünün). Şu anki eğitim tablosu içler acısı.

 

Yazımı tüm öğretmenlere ve yurdumuzda zor şartlar altında okuyan tüm öğrencilere ithaf ediyorum; özellikle yıllarını eğitime adamış sevgili amcam "Muzaffer Şen'e..."

 

"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini elde edememiştir. Ona basit bir kütle denir, millet denmez."

Mustafa Kemal ATATÜRK-14.10.1925

 

Atatürk özlü bir Türk çocuğudur. Kendisini yetiştirenlerin de öğretmen olduğunu düşünmüş ve hayatı boyunca saygıyla anmıştır. O, öğretmenin mütevazi varlığının içindeki yapıcı kudreti daima görmüş ve ona güvenerek, yaslanarak çalışmayı daima tercih etmiştir. 

Mart 1923’de, Meclisi açış nutkunda da meslek olarak öğretmeni şöyle değerlendirir: "Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan toplumunun en fedakar ve muhterem unsurlarıdır."

 

Kurtuluş Savaşının son yılları...

 

Halk perişan ve yoksul. Devlet, Osmanlı borçları içinde boğulmuş, ekonomik sorunlar almış başını gidiyor. Yüzyılların "ihmallerinin hamuruyla" yoğrulmuş böyle bir ortamda, sıradan programlarla değil, işi kökünden, yani "EĞİTİM MİLLİ MÜCADELE"si ile çözebileceğini anlayan Atatürk'ün hedefi, Türk milletini o günkü bilgisiz, cahil ve medeniyetce geri bıraktırılmış durumundan almak ve Batı uygarlığı seviyesinin üstüne çıkarmak, halkı refah seviyesi en yüksek bir hayata ulaştırmaktır. Halkımızı ancak "kara cehalet'in" pençesinden kurtarmakla gelişimin mümkün olacağını anlayan Atatürk, bu sorunu kökünden çözmeye kesin karar verir.

 

Bunun üzerine 1921 Temmuz’unda Ankara'da Maarif Kongresi toplanır.

 

Bu kongre, Atatürk'ün geleceğin Türkiye'sinin daha çağdaş bir toplum yetiştirmek üzere, eğitim ve öğretim sisteminin ilkelerini açıkladığı çok önemli bir kongredir. 

O sırada Yunan ordusu Ankara'ya yaklaşmakta; kent boşaltılmakta. İşte böyle bir kentte, Anadolu'nun dört bir yanından gelen öğretmenlerin katılımında açılış konuşmasını Mustafa Kemal Atatürk yapar.

 

O gün, Mustafa Kemal silahlı ordularının değil, bir başka ordunun, "Eğitim Ordusunun" başındadır. Anadolu'da yeni kurulacak bir devletin Batı karşısında ayakta kalabilmesi, ancak geniş anlamda bir eğitimin gerekli bütün temellerinin atılabilmesiyle gerçekleşmesi için evvela mevcut cehaleti kaldırmaya mecbur olduğumuzu, memleketimizde esas unsurun köylü olduğunu, bunların şimdiye kadar eğitimden mahrum bırakıldığını, evvela onları okutmak, yazdırmak temel sosyal ve matematik bilgisi vermek gerektiğini ve bu hedefe ulaşmanın kutsal bir aşama olduğunu belirtir. Aynı zamanda kadınlarımızın da, bütün kademelerde eşit koşullarda eğitim görmeleri gerekliliğini söyler ve bu konuda halkının yeteneklerine sonsuz inandığını ve güvendiğini, Türk milletini bulunduğu cehaletten, eğitimsizlikten kurtarma isteğini defalarca dile getirir.

 

"Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir" dercesine, eğitim sorununu kökünden çözmek için devrimleri başlatır:

 

Ilk büyük devrim, Latince alfabeye geçiş devrimidir. Atatürk, Arap yazısını bırakarak, öğrenmesi ve okunup yazılması çok kolay olan, 1 Kasım 1928'de yeni alfabeye geçişi sağlar (daha sonra kurduğu Türk Dil Kurumu ile dilimiz bugünlere ulaştı); ve 9 Ağustos 1928'de, yeni harfleri Cumhuriyet Halk Partisinin Gülhane'deki galasına katılanlara tanıtır.

 

1929'da, okulların yani sıra tüm devlet kurumlarında, köylerde, kahvehanelerde, hatta hapishanelerde, Millet Mektepleri açıldı ve 16- 45 yaşları arasında ki tüm yurttaşların okuma-yazma kurslarına katılması zorunlu kılındı. Okul bulunmayan yerlerde gezici kurslar düzenleniyor, bütün öğretmenler, aydınlar, hükümet yetkilileri buralarda göreve koşuyordu. Aynı sene bina ve araç gereç yokluğuna karşın 199.534'ü kadın, 397.476'si erkek olmak üzere toplam 597.010 yetişkine okuma-yazma öğretilmişti.

 

19. Yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğunda çeşitli eğitim sistemleri uygulanmıştır. Atatürk, İslami eğitim veren medrese sisteminin, yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini düşünerek, Batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerektiğini görür ve bunun üzerine "Tevhid-i Tedrisat", yani "Öğretim Birliği Kanununu" çıkartıp, dini eğitim veren tüm öğrenim kurumlarını kapattırır. Bütün eğitim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında birleştirilir ve 1933 yılında da bir üniversite reformu gerçekleştirir.

 

Bu birliklerin, 25 Ağustos 1924 Genel Kongresindeki konuşmasında Atatürk'ün geleceğe bakışını görürüz: "Öğretmenler, yeni nesli, Cumhuriyet’in fedakar öğretmen ve terbiyecileri sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti sizin maharetiniz ve fedakarlığınız derecesi ile orantılı olacaktır."

 

Sonuç itibari ile, hiçbir lider onun kadar öğretmene değer vermemiştir. Yazdığı birkaç kitabin çoğunluğu eğitimle ilgilidir. Der ki: "Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır." İşte bu zevk O'nun zevkidir!

 

Bizler ise ATAM İZİNDEYİZ demeyi ezberlemiş, ama uygulamaya gelince yolda kalmışız.

Aziz Nesin'in "Atam izindeyiz" şiirindeki gibi: 

 

"Sorma Ata’m halimizi, hal mı kaldı anlatacak..

İşte geldik dizindeyiz! 

Yata yata çok yorulduk; tatil yaptık, izindeyiz! 

Evet, doğru söylemişsin: "Türk milleti çalışkandır!"

Biz de senin tezindeyiz!

Dinlenmekten yorulduk da, Onun için izindeyiz."

 

Bugün Türkiye de hala 4.5 milyon insan (yüzde 80'i kadın olmak üzere) okuma-yazma bilmiyor!

 

Diğer ülkelere nazaran ciddiye alınması gereken bir rakam. Ülkemizin ne kadar doğusuna gidilirse, eğitim ve gelir düzeyi o kadar düşüyor. İnsanlar bundan dolayı büyük şehirlere göç etmek zorunda kalıyor ya da çocuk yaşta ailelerine katkıda bulunmak zorunda kalıp, eğitimlerini tamamlayamıyorlar.  Güneydoğu'da her dört kişiden birinin okur-yazarlığı yok. Ayrıca "kız kızmı okumaz" düşüncesi ile hala kızların okullu olmaması gibi bir uygulama kırsal kesim dediğimiz bölgelerde devam ediyor. Onun yerine kız çocukları, "evde bir boğaz eksilecek" mantığı ile, başlık parası karşılığı evlendiriliyor. Bunlar eğitim ve yoksulluğun sonuçlarıdır!

 

Bu konuda HALK olarak, bizlere düşen görevlerin olduğunu daima unutmamalıyız ve devletimizin eğitim için yaptıklarını sonuna kadar desteklemeliyiz. Elimizden gelen her şeyi ortaya koymalıyız, çünkü çocuklar bizim çocuklarımız, okullar bizim okullarımız ve devlet bizim devletimizdir! Ve tekrar üstüne basa basa belirtmek istiyorum: Hala devam etmekte olan kızların okula gönderilmemesi gibi çağ dışı uygulamaların önüne geçmek için hep beraber el ele vererek çalışmalıyız, çabalamalıyız, sesimizi yükseltip "DUR" demeliyiz!

 

Toplum olarak gerçekten her fırsatta karanlığa küfrediyor, fakat kibrit yakmıyoruz!

Halbuki ülkemizden beklediğimiz devrimleri kendimiz ilk olarak uygulamalıyız.

 

Hiçbir şey kendiliğinden oluşmadı bu ülkede. Çanakkale müzesine gitmiş olanlar çok iyi bilir: Atalarımız bu toprakları etleri ve tırnakları ile düşman işgalinden kurtardı ve Atatürk bize soy ismimize kadar kimliğimizi verdi. Bize bu kadar sağlam zemin hazırlayan, Cumhuriyeti bize teslim eden ve güvenen Atatürk "Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyet’in gelecek evlatları bizden daha çok rahata kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır" (16.7.1921 Maarif Kongresi açılış konuşmaşı) dediğini aklınıza getirin. Sizleri bilmiyorum, ama ben utancımdan yerin dibine giriyorum; çünkü 2018 senesinde, yani ölümünden 80 yıl sonra (bilhassa eğitim konusunda), çağ atlayacağımız yere, "Avrupa'ya özenen ve hala o seviye'ye gelemeyen" bir toplum olduk! Gerisini siz düşünün....

 

 

 

 

Kaynakça:

http://www.bcp.org.tr/index.php/secme-yazilar/142-koy-enstituleri

 

http://www.edubilim.com/forum/maarif_kongresi_nedir_1921_maarif_kongresi_ve_onemi_hakkinda_bilgiler-t18055.0.html

 

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/34/965/11891.pdf

 

 Okuduğum kaynak kitaplar:

 

"Nutuk" M.K.Atatürk

"Atatürk ve Eğitim" - Bahir Sorguç

"Türk'ün ateşle imtihanı"  Halide Edip Adıvar

 

 ..ve esinlendiğim nice nice kitap, yazı ve dergiler..

 

Kommentar schreiben

Kommentare: 0